ATATÜRK VE KİTAP
Atatürk, çok zeki, uzağı gören ufku ile olayları günü gününe izleyen, onları derinliğine inceleyen ve gerekiyorsa halkında ne düşündüğünü öğrendikten sonra kararını veren ve görüşlerini bildiren, askerlikte ve politikada hiç şaşmayan bir sağduyuya sahip büyük bir asker ve bir devlet adamı idi. Gerek devlet idaresinde, gerekse orduda olaylar karşısında, bazen kehanet derecesine varan görüşleri ile daima çevresine ışık tutardı. Bunun ötesinde son yüzyılların en önde gelen kişileri arasında yer almasında şüphesiz O’nun askeri dehası, devlet adamlığı yanında bir düşün adamı olmasının büyük payı vardır. Konuşmalarında iyi bir hitabet yeteneği örneği olan sözleriyle ve yazdıklarıyla ve ömrü boyunca süren okuma tutkusuyla iyi bir devlet adamı olma özelliğini fazlasıyla aşmaktadır. Atatürk, çok güçlü bir konuşmacıdır. Başta büyük Nutuk olmak üzere çeşitli yurt gezilerindeki Söylev ve Demeçleri bunun en güzel örneğidir.
İşte, bundan yola çıkarak Atatürk’ün hayatı boyunca neler okuduğunu, nasıl okuduğunu, ancak yakın çevresindekilerden ve kendi anılarından öğrenebiliyoruz. Mustafa Kemal, kendi halinde bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Kendisine ailesinden ne bir şöhret, ne bir servet kaldı. Hatta ne de yeterli bir eğitim. O, doğuştan getirdiği üstün kabiliyetlerini, ideali doğrultusunda beslemek için gece gündüz demeden çok çalıştı. Özellikle, çok okudu. Hemen hemen attığı her adımdan büyük dersler çıkardı.Atatürk’ün hizmetinde bulunanlardan Cemal Granda, Atatürk’le Vasıf Çınar arasında geçen bir konuşmayı anlatırken; O’ndaki okuma alışkanlığının çocuk yaşlarında kazanıldığını da belirler:
Boş zamanlarında Atatürk’ün elinden tarihle ilgili kitapların düşmediğini hatırlarım. Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt meselesi dururken Devlet Başkanının kendini tarihe vermesi, Vasıf Çınar’ın biraz canını sıkmış olmalı ki, Atatürk’e şöyle dediğini duydum:
- "Paşam!.. Tarihle uğraşıp kafanı yorma... 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?"
Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:
- "Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiç birisini yapamazdım" diye cevap verir. Hayatı boyunca cepheden, cepheye koşmuş ulu önderin ömrüne 4000’e yakın kitap sığdıracak kadar içinde taşıdığı aşktır.
"Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" diyen Atatürk’te okumak, araştırmak bir tutkuya dönüşmüştür. Atatürk, geniş bir kültüre ve pek çok eserden müteşekkil bir kütüphaneye sahiptir. Zengin kütüphanesi sayesinde kitap okumak, araştırma yapmak, düşünce üretmek, araştırdığı, düşündüğü konuları tartışmaya açmak, O’nun gündelik hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır.
Türkiye’de görev yapan Amerikan Büyükelçisi General Charles H. Sherril, Atatürk’ün kendisini kütüphanesinde kabul etmesinin ardından hissettiklerini şöyle anlatmaktadır. “Bugün Mustafa Kemal kendisini ilk günkünden daha rahat hissediyordur, çünkü kütüphanesindeydi. Yaradılışı itibarıyla okumayı ve araştırmayı seven insanlar kendi kitaplıklarında, kitapları arasında bütün güçleri ve büyüklükleriyle görünürler. Şimdi ne masanın üstünde yayılı duran haritalardan ne de odayı tüm duvarlarıyla dolduran kitaplardan bahsetmeyeceğim...”
Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’na taşınırken yanında kitaplarını da götürmektedir. Kitaplar cephane sandıklarına konulmuştur. Bu manzara karşısında duygulanan Agop Dilaçar, sonradan kitapların cephane sandıklarıyla taşınmasını, ‘kazanılan askeri savaşın kültürel savaşa döndüğü’ şeklinde ifade edecektir. Atatürk, kültür savaşını kazanacak malumatla donanmak için her zamankinden daha fazla okumaya adadı kendini. Değişik sahalardan kitapları topluyor, okuyor, yurtiçinde bulunmayan kitapları yurtdışından getirtiyor, vâkıf olmadığı dilde yazılmış olanları kısa zamanda tercüme ettiriyor. Ulu Önderin saatlerce kütüphanesine çekilerek, yorulduğu zamanlarda bir bezle gözlerini silmek vasıtasıyla ara verdiği okuma tutkusunu dile getirendir. Ayrıca, yurtdışından birçok kitap getirtip çevirttiği de bilinmektedir.
1914 Mart’ında yarbaylığa yükseltilen, daha sonra, Anafartalar Komutanı olarak Çanakkale Savaşlarına katılan Mustafa Kemal, cephede ateş altında bile okumaktan vazgeçmemiştir. Savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü günlerde, kendisi ile bir gazeteci olarak görüşmeye gelen Ruşen Eşref (Ünaydın), Mustafa Kemal’in Karargah’taki odasını anlatırken: “.....masasının üzerinde, Balzac’ın Colonel Chabert’i Maupassant’ın” Boule de Suif’i, Lavedan’ın “Cervir”i duruyordu. Şüphe yok ki, Paşa durgun dakikalarının boşluğunu edebiyatla dolduruyor” diyordu.Yanında daima okuyacak kitap bulundurmuş ve gerekli hallerde çeşitli yerlerden getirtmiştir. Mustafa Kemal’in yine bu günlerde, Harbiye’den yakın arkadaşı Yüzbaşı Ömer Lütfü Bey’in eşi Corinne Lütfü Hanımefendiye yazdığı bir mektupta, kendisine uğrayacak olan Karargah Katibi’ne satın alıp getirebilmesi için kitaplar önermesini rica etmektedir. Bu belgede de, O’nun en güç koşullarda dahi kitap okuma tutkusundan vazgeçmediğinin bir başka kanıtı olsa gerek. Mustafa Kemal’in 16. Kolordu Komutanı olarak Doğu Cephesi’nde (D.Bakır) bulunduğu sırada emir subayı Şükrü Tezer’in anılarının içinde tuttuğu hatıra defteri, (7 Kasım – 25 Aralık 1916) O’nun okuduğu kitapları ve okuma tutkusunu gösteren temel kaynaklardan biridir. Buradaki kayıtlardan, o günlerde Felsefe ve Doğu Sorunu konularında, örneğin Ahmet Naim’in Georges Fonsgrive’den dilimize çevirdiği “Mebadi-i Felsefe”sini, Şehbenderzade Ahmet Hilmi’ni “Allahı İnkar Mümkün müdür?” adlı eserlerini okuduğunu görüyoruz öte yandan Namık Kemal’in “Şark Meselesi”, “Tarih-i Osmani”, “Makalet-i Siyasiyye ve Edebiyye” sini ve başka eserlerini okuduğu anlaşılıyor.
Atatürk, çalışma saatlerinin çoğunu kütüphanesinde geçirirdi. Yakınlarının anılarında belirttikleri gibi bazen kütüphanesine kapanır, geceli gündüzlü saatlerce okurdu. Okumak O’nda tutku haline gelmiş bir gereksinimdi. Atatürk’ün kitap sevgisine ve okuma tutkusuna ilişkin ayrıntılı bilgiyi Prof. Afet İnan’ın anılarından öğreniyoruz. O, bu konuda, şöyle diyor: “Atatürk’ün bildiğimize göre, bir entellektüel hayatı daima mevcut olmuştur. Zevk için okumuş, bilgi edinmek için okumuş ve nihayet siyasi nutuklarına ve yazılarına kaynak olması için okumuştur. Velhasıl, kitap hangi yönde, konuda olursa olsun, Atatürk’ün fikir hayatı için değerli bir varlık mahiyetinde idi. Atatürk’ün hayatında iyi ve öğretici kitabın yeri daima büyük olmuştur.” Çocukluğundan, yaşamının sonuna kadar, en zor koşullarda dahi okumayı sürdüren Atatürk’ün kitap okumadaki belirgin özelliklerinden biri, incelediği konuya ilişkin, yada ilgisini çeken konulardaki kitapları, bitirmeden elinden bırakmamasıdır. Atatürk’ün bu özelliğine değinen Falih Rıfkı Atay; “Bir kitabı merak edince, koskoca bir cilt de olsa bitirmeden uyuyamaz veya pek az uyku aralaması ile okumaya devam ederdi.” Atatürk’ün kütüphanesindeki kitaplardan, pek çoğunun gözden geçirdiğini belirten Uluğ İğdemir, “Atatürk, bu kitapları bir süs olsun diye toplamamıştır, çoğunu okumuş ve kenarlarına çeşitli işaretler koymuştur. Atatürk çok ve çabuk okuyan, okudukları üzerinde düşünen bir insandı.”
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Türk ulusunun kurtarıcısı ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu evrensel boyutlarda büyük insan Atatürk’ün sayısız hizmetlerinden ve başarılarından yalnız biri bile O’na tarihte çok şerefli bir yer sağlayabilirdi. Atatürk, savaşlardaki başarılarıyla büyük bir asker, büyük bir devlet kurucusu olduğu kadar, görüşlerindeki sağlamlık, doğruluk, gerçekçilik, uluslararası ilişkilerde güvenirlik, kararlılık, barış ve insanseverlik değerleri ile de evrensel bir liderdir. O, emperyalizmi yenerek milli, tam bağımsız bir Türk devleti kuran, kurduğu bu devleti çağdaş uygarlık seviyesine çıkartmaktaki savaşı başlatan ve başaran liderdir. Atatürk’ün başarısında mucize yoktur. O’nun başarısında inanç, akıl, bilgi, cesaret, gerçekçilik gibi insana özgü değerler vardır. Dahası onun mayasında kitap okuma tutkusu, öğrenme, araştırma aşkı ve ruhu vardır.
Yorumlar
Yorum Gönder